Biliyorum yaz ayındayız ve hava sıcak ama bu yazıyı okurken biraz serinleyeceğinizi düşünüyorum.
Hafta sonu kaçamağı olarak Bursa’ya gitmeye karar verdik. Yalova vapuruna binmek için Eskihisar Topçular iskelesinde beklerken; limandaki martlar dikkatimi çekti. Hepsi gemilerin etrafında uçuyorlar ve kısmetlerini bekliyorlardı. Bu durumu fırsat bilip vapura biner binmez fotoğraf çekmek isteyenler çoğunluktaydı. Soğuğa rağmen geminin güvertesinde oturanlar, gezinenler vardı. Biz de ailece vapurun güvertesinde ayakta durmak yerine, kantin kısmına çıkıp bir süre ayakta durduk. Benim için ayakta dikilmek; burkulmuş ve morarmış ayağımdan dolayı biraz zordu. Yaklaşık on beş dakikaya yakın ayakta durmayı başarabildim. Sıcak bir çay ya da kahve eşliğinde hem manzarayı hem de martıların birbirleriyle yarışmalarını seyretmek oldukça keyifliydi.
Vapurdan indikten sonra Bursa’ya bir saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık. Bursa merkezde dikkatimi çeken bir şey vardı. O da neredeyse yürüme hızıyla giden tramvaya rastlamaktı. o yoldan geçtikten sonra, trafik tıkamaktaydı…
Uludağ ‘a rahatlıkla gitmek için araba yerine şehrin merkezinden teleferiğe bindik. Yükseğe çıktıkça hava soğumaya, yerdeki kar örtüsü de gittikçe yükselmeye ve kulaklarıma basınç gelmeye başladı. Yaklaşık yirmi beş dakikalık teleferik yolculuğunda muhteşem bir manzara bize eşlik etti. Annem babam ve ben kızakla kaymaya, kardeşim ve ablam telesiyej ile tepeye çıkıp oradan kayak yaparak kayak merkezi başlama noktasına inmek üzere ayrıldık. Caminin ön tarafındaki bayırlıkta kaymak için kızak kiralamaya karar verdik. Kızağı en az 45 dakikalık kiralanabiliyordu, biz de öyle yaptık. Kızağı yönlendirme hareketi için hareket özelliği olan tek yeri direksiyon kısmı sağa ve sola dönmekteydi, Bu durumu bilerek kızağı alıp kaymaya başladığımızda eğlenceli ancak ayağımdan dolayı biraz acı verici olacağını tahmin edememiştim. Bayırın başından kızakla aşağı doğru kayma süresi yaklaşık bir dakikaydı. Düzlüğe gelip durunca yukarı çıkması benim için biraz zordu ve geri çıkması üç dört dakikayı bulmaktaydı.
Bir tur babam ile ben; bir tur annem ile babam kızağa beraber bindiler. Her seferinde çok eğlendik. Bir defasında bir tur babam ile beraber kaydıktan sonra; geri dönmek için bayır tırmanmaya başladığımda karşımda aniden bir başka kişinin kızağı belirdi. Ani bir hareketle canımı kurtarabildiğim için kendimi şanslı hissettim. Birkaç tur sonra sıkıldığımızda kızakla kaymak için on beş dakikamız kalmıştı. Biz de kalan süremizi poşetle kaymaya çalışan bir çifte verdik. Ancak kızağı verdiğimiz çift bir tur kayıp döndükten sonra kızakların sahibi geldi ve kızağı kimseye veremezsiniz dedi. Bizde on beş dakikamızın daha olduğunu söyledik. Maalesef kızağın sahibi tüm uyarılarımıza rağmen kızağı çiftten geri aldıL. Neyse ki, zaten hava yavaş kararmaya başlamıştı. Tekrar dönüş yoluna gitmeye başladığımızda ben annemin elinden tutarak yavaş yavaş yürümeye başlamıştım. Ablamı ve kardeşimi almak için ana kayak yerine gittiğimizde ikisi de kayma noktasında bulamadık. On beş yirmi dakika ya yakın bekledikten sonra artık iyice üşümeye başlamıştık. Tekrar ana teleferik istasyonuna doğru yürürken, kardeşlerimi tekrar aradık ancak ulaşamadık. Ana teleferik merkezine ulaştığımızda yaklaşık yine onbeş yirmi dakikaya yakın teleferik merkezinin içinde kurulmuş sobanın başında bekledik böylece ısınmış olduk. Beklemekten sıkılıp teleferikle aşağı inmeye başladığımız da ablamlara ulaştık ve iyi olduklarını öğrendik. Kardeşim kayak yerinde kaymayı başarmış ancak ablam kayamamış bir o kadar da üşümüştü. İlerleyen günlerde bu derin kuru bir öksürük olarak ablama geri dönmüş, çok uzun süre iyileşememişti. Neyse ki temmuz ayında yeni geçmeye başladı. Akşam Bursa’da kaldığımız yer teyzemin eviydi ve güzel bir uyku uyuduk. Oldukça hareketli bir gün geçirmiştik.
Ertesi gün, Bursa Gölyazı gölüne doğru gitmek üzere yola çıktık yemyeşil zeytin ağaçları bizi takip etmeye başladı. Yaklaşık yirmibeş dakikalık yolculuktan sonra Gölyazı ilçesinin meydanındaydık. Meydandan yürümeye başladığımızda karşımızda eski bir Katolik kilisesi çıktı. Bu kilisenin süslü püslü olduğunu sanmayın yıllar önce ki yangında hasar gördüğü için beyaz badana yapılmış, içinde sandalyeler ve bir iki Meryem ana resmi vardı. ,,kiliseden çıktıktan sonra eski köy evlerinin olduğu yolda yürürken eski ahşap evlerin dış dekorasyonu görülmeye değerdi.
Sahilde yürürken köylülerin yapmış olduğu gözleme, katmer, kendi ürettikleri sabun, el işi malzemelerini satmaktaydılar. Biz de dayanamayıp kimimiz patatesli kimimiz ıspanaklı gözleme sipariş edip sahil kenarındaki masalarda oturup çayla ve göldeki ördeklerin sesleriyle beraber yedik. Hava soğuk olmasına rağmen sıcak cay ve gözleme iyi gelmişti. Eve dönerken; yöresel ev kesmesi makarna ve tarhana bir paket almayı ihmal etmedik. Meydandaki altı yüzyıllık ağaç etrafında ve gölün arka tarafını dolaştığımızda tutulmuş büyük cins balıklar satılmaktaydı. Meydandaki dükkanlarda hediyelik eşyalar güzel biblolar satılmaktaydı. Hava kararmaya başladığı için iyice soğumaya başlamıştı. Bizde İstanbul’a doğru yola çıkıp yaklaşık üç saat sonra evdeydik. İki günlük de olsa farklı bir hafta sonu geçirdiğimiz ve akrabalarımızla bir araya geldiğimiz için çok mutluyduk. Şimdi gelecek gezilerin hayaliyle bir sonraki geziyi bekliyoruz.
YORUMLAR
YENİ YORUM YAZ
YAZARIN DİĞER YAZILARI
>>> Yazarın Tüm Yazıları |
ÇOK OKUNANLAR
GÜNÜN GAZETE MANŞETLERİ
|